Pakistan'ın 1947'de kurulması, Güney Asya tarihindeki önemli bir olay olup, yüzyıllık sömürge dönemini sona erdirmiş ve Hindistan alt kıtasındaki Müslüman nüfus için yeni bağımsız bir devletin doğmasına yol açmıştır. Bu süreç, çeşitli siyasi, sosyal ve ekonomik faktörlerin yanı sıra farklı etnik ve dini gruplar arasındaki çatışmalarla şekillendi.
Pakistan'ın kuruluş nedenlerini anlamak için bu olayı öncesinde meydana gelen tarihsel bağlamı göz önünde bulundurmak gerekmektedir. 20. yüzyılın başlarından itibaren Hindistan'da, Britanya'nın sömürge yönetiminden kurtulma amacını güden ulusalcı bir hareketin yükselişi gözlemlenmiştir. Bu dönemde, farklı dini ve etnik grupların menfaatlerini temsil eden çeşitli siyasi organizasyonlar ortaya çıkmıştır.
Bu organizasyonlardan biri Hindistan Ulusal Kongresi (IUK) olup, 1885'te kurulmuştur. IUK, genellikle Hindistan'daki Hinduların menfaatlerini temsil ederken, 20. yüzyılın başlarında Müslüman nüfusu da kendisine çekmeye başlamıştır. Bu durum, Müslümanlar arasında yeni bağımsız bir devlette haklarının göz ardı edileceği konusunda endişelere yol açmıştır.
IUK'nin artan etkisine yanıt olarak, 1906 yılında Müslüman Ligi kuruldu ve amacı Hindistan'daki Müslüman nüfusun menfaatlerini temsil etmekti. Ligi, Müslümanlar için ayrı hak ve ayrıcalıkların korunması konusunda aktif olarak mücadele etti ve Müslüman bölgeleri için özerklik talep etmeye başladı.
1940 yılında, Lahor Konferansı'nda, Müslüman Ligi resmi olarak ayrı bir Müslüman devletinin kurulmasını talep etti, bu da Pakistan fikrinin oluşum sürecinde dönüm noktası oldu. Bu talep, Müslümanların ve Hinduların iki farklı ulus olduğu ve her birinin kendine özgü bir kültüre, dile ve inanca sahip olduğu öncesinde ortaya konmuştur.
İkinci Dünya Savaşı (1939-1945), Hindistan'daki durumu önemli ölçüde etkiledi. Savaş sırasında, Britanya, destek arayışında, Hindistan'a bazı tavizler sunarak bağlılıklarını korumaya çalıştı. Ancak savaşın sona ermesiyle, sömürge yönetimine karşı hoşnutsuzluk artmış ve bağımsızlık talepleri daha da güçlü hale gelmiştir.
1942'de, Hindistan'dan Çıkın Hareketi sırasında, Hintliler Britanya askerlerinin derhal çekilmesini talep etmeye başladılar. Bu protesto ve ayaklanmalar dalgası, bir istikrarsızlık ortamı yarattı ve Britanya hükümetini sömürge krizinden çıkış yolları aramaya yönlendirdi.
Britanya hükümeti, IUK ve Müslüman Ligi arasında uzlaşmayı sağlamak için yapılan görüşmelere rağmen, taraflar Hindistan'ın geleceği hakkında ortak bir kanaate varamadılar. Britanya, federal bir yapı önerdi, ancak bu hiçbir tarafı tatmin etmedi. Müslümanlar, federasyonun içinde kendi menfaatlerinin azınlık konumuna düşeceğinden endişe ediyorlardı.
Gerginliğin arttığı bir ortamda, Britanya hükümeti 1946'da yasama organları için seçimler düzenledi ve Müslüman Ligi, Müslüman nüfusun yoğun olduğu bölgelerde önemli bir zafer elde etti, bu da Ligin ayrı bir devlet kurma talebinin meşruiyetini pekiştirdi.
1947'de Britanya hükümeti, iktidarın Hindistan liderlerine devredileceğini duyurdu. Uzun ve karmaşık müzakerelerin ardından Hindistan'ın iki bağımsız devlete, Hindistan ve Pakistan'a bölünmesine karar verildi. Bölünme 15 Ağustos 1947 tarihinde gerçekleşecekti.
Bölünme sonucunda büyük insani acılar ortaya çıktı. Mülteci sayısına dair tahminler 10 ila 20 milyon arasında değişirken, dinî nefretle bağlantılı birçok şiddetli çatışma meydana geldi. Hindistan'daki evlerini terk eden Müslümanlar, yeni Pakistan'a doğru yola çıkarken, Hindular ve Sikhler Pakistan'ın bir parçası haline gelen bölgelerden ayrıldılar.
14 Ağustos 1947'de Pakistan, bağımsız bir devlet olarak ilan edildi ve Muhammed Ali Cinnah ilk hükümet başkanı oldu. Pakistan'ın kuruluşu Müslüman Ligi için bir zafer iken, ülke hükümet yapıları kurma, güvenliği sağlama ve milyonlarca mülteciyi entegre etme gibi zorlu sorunlarla yüzleşmek zorunda kaldı.
Pakistan, ayrıca ekonomi, altyapı ve eğitimle ilgili sorunların üstesinden gelmek zorundaydı; bu da yeni hükümet için zorlu bir görev oldu. Ülke, Doğu ve Batı Pakistan olarak iki bölgeye ayrıldı ve varlığının ilk yıllarında iç çatışmalar ve siyasi istikrarsızlık ile karşılaştı.
Pakistan'ın 1947'de kurulması, siyasi mücadele, sosyal çatışmalar ve dini farklılıklar gibi birçok faktörle şekillenen karmaşık bir tarihsel sürecin sonucuydu. Bu süreç, sadece Güney Asya haritasını değiştirmekle kalmadı, aynı zamanda bölgenin tarihine ve kültürüne derin bir etki bıraktı. Takip eden on yıllarda Pakistan, birçok zorlukla karşılaşmaya devam etti, ancak kurulması, Hindistan alt kıtasındaki Müslüman nüfus için kendini belirleme mücadelesinin önemli bir aşaması olmuştur.