Zimbabve'deki sömürge dönemi, 19. yüzyılın sonlarından 1980 yılında bağımsızlığın elde edilmesine kadar geçen süreyi kapsar. Bu dönem, sömürgeleşme, ekonomik ve sosyal değişimlerle, çatışmalar ve bağımsızlık mücadelesi ile damgasını vurmuştur. Sömürge Zimbabve tarihi, kültürel çatışmaların, kaynaklar için mücadelenin ve öz yönetim arzusunun hikayesidir.
Zimbabve'deki ilk önemli Avrupalı varlığı, 19. yüzyılın ortalarında misyonerler ve araştırmacıların gelmesiyle başladı. Bölgeyi ilk ziyaret eden Avrupalılardan biri, Hristiyanlığı yaymaya ve Britanya taçları için yeni topraklar keşfetmeye aktif olarak çalışan İskoç misyoner ve kaşif David Livingstone'dur. Onun araştırmaları, ülkenin altın ve diğer maden kaynakları gibi zenginliklerine dikkat çekti.
19. yüzyılın sonlarına gelindiğinde, Zimbabve'ye olan ilgi Avrupa devletleri tarafından arttı ve bu durum kolonizasyonun başlamasına yol açtı. 1888 yılında Britanyalı sanayici Cecil Rhodes, gelecekteki Zimbabve topraklarını da kapsayan Güney Afrika'daki kaynakların işletilmesi için haklar edinmiştir.
1890 yılında, Güney Rodhesia (modern Zimbabve) olarak bilinen toprakları yönetme hakkına sahip olan Güney Afrika Şirketi kuruldu. Bu şirket, toprakları ve kaynakları ele geçirmeyi hedefleyen bir sömürge politikası yürüttü ve bu durum yerel halk arasında hoşnutsuzluk yarattı.
Kolonizasyon süreci, Shona ve Ndebele gibi yerel kabilelerden toprakların zorla alınmasını içeriyordu. Yerel halk direniş gösterdi, ancak iyi organize edilmiş silahlı kuvvetler sayesinde sömürgeciler isyanları bastırmayı ve bölge üzerindeki kontrollerini sağlamayı başardılar.
Sömürge yönetimi altında önemli ekonomik değişimler yaşandı. Bölgenin ana ekonomisi, özellikle altın ve platin madenciliği oldu. Sömürge hükümeti, tarımı geliştirmeye başlayan birçok Avrupalı yerleşimciyi çekti, özellikle verimli topraklara sahip bölgelerde.
Ancak bu değişiklikler yerel halk için fayda sağlamadı. Kaynakların ve kazançların çoğu sömürgecilere gitti ve yerel halk genellikle plantasyonlarda ve madenlerde sömürülüyordu. Bu durum, yerli halk için yaşam koşullarının kötüleşmesine ve eşitsizliği ve ırk ayrımcılığını artıran sistemlerin oluşumuna yol açtı.
Baskılara rağmen, yerel halk direniş çabalarını bırakmadı. Sömürge yönetimine karşı ilk büyük isyanlar 20. yüzyılın başlarında başladı. En tanınmış olanlardan biri, 1896-1897 yıllarındaki Ndebele isyanıydı; bu isyan bastırılsa da özgürlük mücadelesinin sembolü haline geldi.
1960'lı yıllarda, kıtada ulusalcı hareketlerin ortaya çıkmasıyla birlikte Zimbabve'de yeni bir bağımsızlık mücadelesi dalgası başladı. 1965 yılında, beyaz bir azınlık tek taraflı bağımsızlık ilan etti ve bu durum uluslararası kınamalara ve yerel halkla yeni çatışmalara yol açtı. Zimbabwe Afrika Ulusal Birliği (ZANU) ve Zimbabwe Afrika Halkı Birliği (ZAPU) gibi çeşitli siyasi partiler, sömürge rejimine karşı silahlı direnişler organize etmeye başladılar.
Ülkedeki durum 1970'li yıllarda kötüleşti ve silahlı çatışmalar düzenli hale geldi. Bağımsızlık savaşı, "Buş Savaşı" olarak bilinir ve 1970'lerin sonuna kadar devam etti. Çatışma, hem yerel halk hem de sömürgeciler arasında kitlesel acılara ve kayıplara yol açtı.
Birleşik Krallık üzerindeki uluslararası baskılar ve sömürge rejiminin karşılaştığı ekonomik zorluklar, barış görüşmelerinin başlamasına katkıda bulundu. 1980 yılında Zimbabve resmi olarak bağımsızlığını kazandı ve seçimlerde ilk siyahi başbakan olan Robert Mugabe kazanmıştır.
Zimbabve'deki sömürge dönemi, ülkenin tarihinde derin bir iz bıraktı ve modern toplumunu şekillendirdi. Bu dönemin mirası, Zimbabve'deki sosyal, ekonomik ve politik yaşamın çeşitli yönlerini etkilemeye devam etmektedir. Bu dönem hakkında bilgi sahibi olmak, ülkenin karşılaştığı güncel zorlukları anlamak ve iyileşme ve gelişim yolunu kavrayabilmek açısından önemlidir.