Eski Tibet, zengin tarihi, kültürü ve gelenekleriyle benzersiz bir bölgedir. Yüksek dağlık alanda bulunan Tibet, uzun zaman boyunca dünyanın geri kalanından izole kalmış ve bu, kendine özgü bir medeniyetin oluşumuna katkıda bulunmuştur.
Tibet, Himalaya ve diğer dağlık sistemlerle çevrili yüksek bir platos üzerinde yer almaktadır. Bu, arktikten subtropikal iklime kadar değişen benzersiz bir iklim yaratır. Yüksek dağlık alan, yerel halkın yaşam biçimi üzerinde önemli bir etki yapmıştır.
Tibet'te insanların varlığına dair kanıtlar, 21,000 yıl öncesine kadar gitmektedir. İlk sakinler avcılık ve toplayıcılıkla uğraşmaktaydılar. M.Ö. 3. binyılda tarım geliştikçe, ilk toplulukların şekillenmesi başlamıştır.
M.S. 7. yüzyılda, Tibet Krallığı Kral Songtsen Gampo'nun yönetiminde zirveye ulaştı. Farklı kabileleri birleştirerek krallığın topraklarını genişletti ve Çin ile Nepal ile diplomatik ilişkiler kurdu. Songtsen Gampo, aynı zamanda Tibet'te Budizm'in yayılmasında da kilit bir rol oynamıştır.
Budizm'in 7. yüzyılda yayılmasıyla birlikte, Tibet önemli bir Budist kültür merkezi haline geldi. Budizm sadece bir din olmaktan öte, Tibet sanatı, mimarisi ve felsefesi üzerinde de etkili oldu. 8. yüzyılda Budizm, devlet dini haline geldi.
9. yüzyılda Tibet Krallığı'nın çöküşünden sonra, Tibet'te feodal bir sistem kuruldu. Ülke, birçok küçük prensliğe bölündü ve bu, yerel yöneticiler arasında sürekli savaşlara ve çatışmalara yol açtı.
13. yüzyılda Tibet, Moğol İmparatorluğu'nun etkisi altına girdi. Moğollar, Tibet kültürüne ve dinine saygı göstererek, Tibet ve Moğolistan arasında ilişkilerin gelişmesine katkıda bulundu. Bu dönemde, Tibet otonomisini koruyarak, önemli bir Budizm merkezi olmaya devam etti.
15.-17. yüzyıllarda Tibet gelişmeye devam etti, ancak aynı zamanda Çin'in etkisine maruz kaldı. Ming ve ardından Qing hanedanları ile Tibet, siyasi etkileşimlerin temelini oluşturacak ilişkiler kurdu.
Eski Tibet, kültür, din ve tarih açısından benzersiz bir birleşim örneğidir. Sayısız dış etkiye rağmen, Tibet kimliğini ve geleneklerini korumayı başardı ve bu gelenekler modern toplumda yaşamaya devam etmektedir.