Danimarka'daki Orta Çağ, krallığın bağımsız ve etkili bir devlet olarak İskandinavya'da şekillenmeye başladığı bir dönemdir. Bu dönem, erken Orta Çağ, Viking Çağı, Hristiyanlığın yayılması ve monarşik gücün kademeli olarak pekiştirilmesini kapsamaktadır.
Danimarka'daki Orta Çağ'ın başlangıcı, geleneksel olarak 8. yüzyıldan 11. yüzyıla kadar olan Viking Çağı ile ilişkilendirilmektedir. Danimarka'dan gelen Vikingler, Kuzey Avrupa tarihindeki anahtar rolü üstlenerek askeri seferler yapmış, ticareti genişletmiş ve yeni toprakları kolonileştirmişlerdir. Hem deniz yağmacılığı hem de ticaretle uğraşarak Danimarka'ya etki ve zenginlik kazandırmışlardır. Danimarkalı Vikingler ayrıca İngiltere, Fransa, İzlanda ve Avrupa'nın diğer bölgelerinde de aktiftirler.
O dönemin en tanınmış Danimarka hükümdarlarından biri, Harald Bluetooth (civarı 958–986) adlı kraldır; bu kral yalnızca askeri seferleriyle değil, aynı zamanda çeşitli Danimarka kabilelerini ilk kez tek bir taç altında birleştirmesiyle de bilinir. Harald, aynı zamanda Danimarka'nın Hristiyanlaşmasında da anahtar rol oynamış ve bu durum ülkenin gelecekteki gelişimi üzerinde önemli bir etki bırakmıştır.
Danimarka tarihindeki en önemli olaylardan biri, Hristiyanlığın kabulü olmuştur. 10. yüzyılın sonlarında Harald Bluetooth, Hristiyanlığı resmi olarak kabul etmiş ve bu, Danimarka'daki pagan döneminin sonunu ve Hristiyanlaştırma sürecinin başlangıcını simgelemiştir. Yeni inancın kabulü, Danimarka'nın Avrupa'daki Hristiyan devletler topluluğuna entegrasyonunu sağlamış ve bu durum, siyasi ve ekonomik gelişimini desteklemiştir.
Hristiyanlık hemen ana din haline gelmemiştir. Pagan gelenekleri nüfusun bir kısmı arasında devam etmiştir ve dönüşüm süreci birkaç yüzyıl sürmüştür. Ancak kraliyet otoritesinin yeni dini desteklemesi, Hristiyanlığın ülkede nihai olarak yerleşmesinde belirleyici bir rol oynamıştır. Yavaş yavaş kiliseler inşa edilmeye başlanmış, Katolik Avrupa ile ilişkiler güçlenmiş ve din adamları kraliyet sarayının önemli bir parçası haline gelmiştir.
Orta Çağ Danimarkası'ndaki en etkili monarklardan biri Knud Büyük (civarı 995–1035) olmuştur. Onun hükümdarlığı, Danimarka Krallığı'nın erken Orta Çağ'daki gücünün zirveye ulaştığını simgeler. Knud yalnızca Danimarka Kralı olmakla kalmamış, 1016 yılında İngiltere'yi fethetmiş ve ardından Norveç ile İsveç'in bir kısmını alarak sözde Kuzey Denizi İmparatorluğu'nu kurmuştur. Bu birleşme, onun yönetiminde Danimarka'ya siyasi etki ve Kuzey Avrupa'daki önemli topraklar üzerinde kontrol sağlamıştır.
Knud Büyük'ün hükümdarlığı, istikrar ve refah dönemi olmuştur. O, Hristiyan kilisesini desteklemiş ve ticaretin gelişimi ile altyapının iyileştirilmesine katkı sağlamıştır. Fakat 1035'teki ölümünden sonra imparatorluğu parçalanmaya başlamış ve Danimarka, İngiltere ve Norveç üzerindeki etkisini kaybetmiştir.
Knud Büyük'ün ölümünden sonra Danimarka, siyasi istikrarsızlık dönemiyle karşı karşıya kalmıştır. 11. ve 12. yüzyıllarda çeşitli feodal lordlar ve krallar ülke üzerindeki kontrol için mücadele etmişlerdir. Ancak bu dönem, aynı zamanda monarşik gücün kademeli olarak pekiştiği ve merkezi bir devletin oluşturulmaya başlandığı bir zaman olmuştur.
Bu süreçte Astrid'ler hanedanının hükümdarları önemli bir rol oynamış, özellikle Valdemar I Büyük (1131–1182) etkili olmuştur. Valdemar I, o zamana kadar iç çatışmalardan ve dış tehditlerden zayıflamış olan Danimarka'nın toprakları üzerinde kontrol sağlama yeteneğini geri kazanmıştır. Onun hükümdarlığı, Danimarka devletinin güçlenmesinde ve eski gücünün geri dönmesinde bir dönüm noktası olmuştur.
Valdemar I Büyük, yalnızca Danimarka'yı birleştirmekle kalmamış, aynı zamanda merkezi otoriteyi güçlendirip devlet yönetimini reforme eden önemli reformlar gerçekleştirmiştir. Ayrıca deniz korsanlığıyla aktif bir şekilde mücadele etmiş ve krallığın savunmasını güçlendirmiştir, bu da ticaretin güvenliği ve refahını artırmıştır. Oğul Valdemar II Zaferli (1170–1241), babasının politikalarını sürdürmüş ve Danimarka Krallığı'nın sınırlarını önemli ölçüde genişletebilmiştir.
Valdemar II'nin hükümdarlığı sırasında Danimarka, Orta Çağ'daki gücünün zirvesine ulaşmıştır. O, güneyde modern Almanya ve Estonya topraklarının önemli bölgelerini fethedebilmiştir. Ayrıca ülkesi içindeki otoritesini pekiştirerek feodal lordlar üzerinde kralın etkisini artıran bir vasallık sistemi oluşturmuştur.
Orta Çağ Danimarka'sında kilise ve devlet arasındaki etkileşim en önemli unsurlardan biriydi. Hristiyanlığın kabulünden sonra kilise önemli bir siyasi aktör haline gelmiştir. Katolik kilisesinin etkisi yalnızca dini alanla değil, aynı zamanda ülkenin siyaseti ve ekonomisiyle de yayılmıştır. Kilise liderleri sık sık kraliyet sarayında yüksek görevler üstlenmiş ve kilise önemli arazi mülkiyetine sahip olmuştur.
13. yüzyıl dönemi, kilisenin Danimarka'nın siyasi yaşamındaki rolünün artmasıyla karakterize edilmiştir. Ancak bu arada, krallar da kilisenin etkisini sınırlamaya çalışmışlardır. Kraliyet otoritesi ile kilise arasında, özellikle vergi ve kilise arazileri üzerindeki kontrol meselelerinde, Orta Çağ boyunca belirli aralıklarla çatışmalar patlak vermiştir.
Orta Çağ Danimarka'sı, ticari bağlantılarını da aktif bir şekilde geliştirmiştir. Ülke ekonomisindeki önemli rolü, Kuzey Avrupa'nın ticaret şehirlerinin birliğini oluşturan Hansey Birliği tarafından üstlenilmiştir. Kopenhag, Ribe ve Odense gibi Danimarka şehirleri, ticaretin önemli merkezleri haline gelmiş ve Hanse'nin işlemlerine katılımları krallığın refahını artırmıştır.
Danimarka için, Baltık ve Kuzey denizleri arasındaki boğazların kontrolü özellikle önemliydi. Bu kontrol, geçen gemilerden gümrük vergileri alınmasını sağlamakta ve bu da kraliyet hazinesine önemli gelirler getirmekteydi. Bu dönemde Danimarka'nın ekonomik gelişimi, bölgedeki siyasi etkisinin güçlenmesine katkı sağlamıştır.
Danimarka tarihindeki en önemli olaylardan biri, 1397 yılında Kalkar Birliği'nin kurulması olmuştur. Bu, Danimarka, Norveç ve İsveç'in tek bir monark altında birleşmesini sağladı ve İskandinavya'nın Avrupa sahnesindeki siyasi ve ekonomik etkisini güçlendirmeye yönelik bir girişimdir. Birliğin ilk yöneticisi, Danimarka ve Norveç kraliçesi olan Margrethe I'dir ve o, İskandinav krallıklarını barışçıl bir şekilde bir araya getirmiştir.
Kalkar Birliği, yüz yılı aşkın bir süre varlığını sürdürmüştür, ancak istikrarlı olmamıştır. İsveç ile Danimarka arasındaki ihtilaflar sürekli çatışmalara yol açmıştır. Sonuç olarak, 1523'te İsveç birliğin dışına çıkmış ve bu durum İskandinavya'nın siyasi birleşiminin sonunu işaret etmiştir. Ancak Danimarka için bu dönem, bölgedeki öncü güç olarak statüsünü pekiştirme açısından önemli olmuştur.
Danimarka'daki Orta Çağ'ın sona ermesi, iç çatışmalar ve feodaller arasında iktidar mücadelesiyle belirginleşmiştir. 15. yüzyılda ülke ekonomik zorluklarla ve artan sosyal gerginliklerle karşılaşmıştır. Bu dönemde, kral ile kilise arasında da gerginlikler artmış ve bu durum 16. yüzyılın başındaki Reformasyon için zemin hazırlamıştır.
Tüm zorluklara rağmen, Danimarka Orta Çağ'ın sonunda Kuzey Avrupa'nın siyasi arenasında önemli bir oyuncu olmaya devam etmiştir. Monarşileri, anahtar bölgelerde kontrol sağlamayı başarmış ve ülke içinde istikrarı sürdürmüştür, bu da onu İskandinavya'nın en etkili devletlerinden biri haline getirmiştir.