Batı Afrika'nın batı kıyısında yer alan Gana, XV. yüzyılın sonlarında Avrupa devletlerinin sömürgecilik ilgisini çekmiştir. Ancak, Britanya'nın bölge üzerindeki kontrolünü pekiştirmesi XIX. yüzyılda gerçekleşmiş ve bunun sonucunda bölgenin siyasi, ekonomik ve sosyal yapısı üzerinde önemli etkiler yaratmıştır. Britanya kontrolü, 1957 yılında bağımsızlık elde edilene kadar sürmüştür.
Öncelikle Portekizliler XV. yüzyılda Gana'nın kıyısını keşfetmiş, ancak daha sonra altın ve köle ticaretini kontrol etmeye çalışan diğer Avrupa devletleri, özellikle Britanyalılar, da bölgeye katılmıştır. 1821 yılında Britanya, kıyıda Gold Coast olarak bilinen bir koloni kurduğunu resmen duyurmuştur. Sömürge otoriteleri, yerel nüfus üzerinde kontrolü güçlendiren idari ve hukuki yapılar kurmaya başlamıştır.
Britanya kontrolü altında Gana'nın ekonomisi önemli değişiklikler geçirmiştir. Britanya hükümeti, yerel nüfusu yükleten yeni bir vergi sistemi getirmiştir. Ekonomik politikanın temel hedefi, özellikle tarım sektöründe ihracatı geliştirmek olmuştur. Ana ihracat ürünleri kakao, palm yağı ve kahve olarak belirlenmiştir.
Britanyalılar ayrıca demiryolu ve yollar inşa ederek altyapıyı geliştirmiştir, bu da ürünlerin taşınmasını kolaylaştırmıştır. Ancak bu değişikliklerden elde edilen faydalar esasen sömürge yönetimi ve Avrupa tüccarları lehine olmuştur, yerel nüfus ise sınırlı yararlar elde etmiştir.
Britanya yönetimi, Gana'da önemli sosyal değişikliklere yol açmıştır. Sömürge otoriteleri, yerel nüfusu Avrupa dilleri ve kültürü üzerine eğitmek amacıyla eğitim sistemini başlatmıştır, bu durum sık sık yerel geleneksel uygulamalarla çelişmiştir. Eğitim, sadece elit ailelerin çocuklarına yönelik olarak sınırlı bir kitleye sunulmuştur.
Ayrıca, Hristiyanlığın benimsenmesi de yerel kültürler ve dinler üzerinde derin etkiler yaratmıştır. Misyonerler okullar ve hastaneler kurarak eğitim ve sağlık seviyesini artırmış, ancak bu durum geleneksel inanç ve uygulamalarla çatışmalara da neden olmuştur.
Britanya otoriteleri, siyasi protestolara karşı hoşgörüsüzlük göstermiştir. Güçlerini korumaya çalışan yerel liderler sıklıkla baskı ile karşılaşmıştır. 1900 yılında yaşanan Asante İsyanı, yerel halkın sömürge kontrolüne karşı isyan ettiği en belirgin olaylardan biridir. Bu isyan, bastırılsa da, sömürgeciliğe karşı direnişin tarihi açısından önemli bir an olmuştur.
Siyasi baskılar karşısında, sömürge otoriteleri bölgeler üzerinde daha fazla kontrol sağlamak amacıyla idari bölgeler oluşturmuş ve yerel yönetim sistemleri kurmuştur; ancak gerçek yetkiler Britanya hükümetinin elinde kalmıştır.
İkinci Dünya Savaşı'nın ardından Gana'da sömürge yönetimine karşı bir muhalefet gelişmeye başlamıştır. 1947 yılında, bağımsızlık ve yerel halkın haklarını savunan Gana Kongresi Partisi kurulmuştur. Bu hareketin önde gelen figürleri, ülkenin özgürlük mücadelesinin sembolü haline gelen Kwame Nkrumah gibi liderlerdir.
1940'lı yıllardan 1950'li yıllara kadar, daha fazla özerklik ve hak talep eden kitlesel protestolar, grevler ve gösteriler başlamıştır. Yerel halkın ve uluslararası topluluğun baskısı altında, Britanya sonunda Gana'ya bağımsızlık vermeyi kabul etmiştir.
1957 yılında Gana, sömürge yönetiminden bağımsızlık elde eden ilk Afrika ülkesi olmuştur. Bu olay, özgürlük mücadelesi veren diğer ülkeler için önemli bir sembol olmuştur. Ancak, sömürge yönetiminin mirası, ülkenin ekonomik, politik ve sosyal yapısında hâlâ hissedilmektedir. Sömürgecilik uygulamalarından kaynaklanan eşitsizlik ve ekonomik bağımlılık gibi sorunlar, günümüzde de geçerli olmaya devam etmektedir.
Gana'daki Britanya kontrolü dönemi, ülkenin tarihine derin izler bırakmıştır. Sömürge yönetiminin olumsuz sonuçlarına rağmen, Gana halkı birleşerek bağımsızlık elde etmiş, bu da öz yönetim ve kalkınma yolunda önemli bir adım olmuştur. Bu dönemin incelenmesi, Gana'nın güncel durumu ve uluslararası politikadaki yeri için hayati öneme sahiptir.