Avrupalıların Gana'ya gelişi ve sonraki sömürgeleşme, ülkenin tarihindeki kilit noktaları oluşturmuş ve sosyal-ekonomik yapısını ile kültürel mirasını köklü bir şekilde değiştirmiştir. Bu dönem, 15. yüzyılın sonlarından 20. yüzyılın ortalarına kadar uzanmakta olup, Gana bağımsızlığa ulaşan Afrika'daki ilk ülkelerden biri olmuştur.
Avrupalılarla ilk temas, 15. yüzyılın sonlarında, Portekizli kaşiflerin Batı Afrika kıyılarını keşfetmeye başlamasıyla gerçekleşmiştir. 1471 yılında Portekizliler, günümüzün Akrası bölgesine ulaşıp, yerel kabilelerle ticari ilişkiler kurmuşlardır. Bölgedeki büyük altın rezervleri, onların ilgisini çekmiştir.
Portekizliler, ticaret faktörleri ve kaleler inşa etmeye başlayarak, bölgenin ileriki sömürgeleşmesinin temelini attılar. Ancak Gana'nın zenginliklerinden yararlanmak isteyen tek Avrupalı devlet değildiler; onları takip eden diğer güçler arasında Hollanda, Britanya ve Fransa da bulunmaktaydı.
Altın ve fildişi ile baharatlar gibi diğer kaynaklarla yapılan ticaret, Gana ekonomisinin önemli bir parçası haline gelmiştir. Avrupa'nın bu ürünlere olan talebi, ticaretin gelişimini teşvik etmiştir. Sonuç olarak, yerel liderler ve yöneticiler Avrupa güçleriyle ittifaklar kurmaya başlamış, bu sayede güç ve etki sağlamışlardır.
Bununla birlikte, bu süreç iç çatışmalara da neden olmuştur; zira rakip kabileler ticaret yollarını kontrol etme ve Avrupalılarla ticaret yapma gücünden yararlanma çabası içinde olmuşlardır. Bu durum, kabileler arası savaşların ve çatışmaların artmasına yol açmıştır.
16. yüzyılın ortalarından itibaren Amerika'daki köle talebinin artmasıyla transatlantik köle ticareti başlamıştır. Avrupalılar köle ticareti yapmaya aktif bir şekilde katıldılar ve bu durum yerel topluluklar üzerinde yıkıcı bir etki yaratmıştır. Birçok insan yakalanıp Amerika'ya götürülmüş, bu da yerel ekonomileri ve kültürleri önemli ölçüde zayıflatmıştır.
Köle ticareti aynı zamanda bölgede yeni bir şiddet ve istikrarsızlık seviyesine yol açmış, kabileler birbirlerini avlayarak daha fazla insan elde etme çabası içine girmişlerdir. Bu durum, Gana'nın sosyal yapısı ve kültürel mirası üzerinde uzun vadeli sonuçlar doğurmuştur.
18. yüzyıla gelindiğinde, Britanyalılar bölgede etkilerini yavaş yavaş kurmaya başlamıştır. Ana ticaret yolları üzerinde kontrol sağlamış ve yerel siyasette konumlarını pekiştirmişlerdir. 1821 yılında Britanyalılar Gana olarak adlandırılan Gold Coast'un (Altın Kıyısı) kontrolünü resmi olarak ele geçirmişlerdir.
Britanya'nın sömürgeleşmesi, yerel nüfus üzerinde derin bir etki yaratmıştır. Hükümet, geleneksel yönetim ve vergilendirme sistemlerini değiştiren yeni yasalar ve kurumlar getirmiştir. Bu durum, yerel halk arasında sık sık hoşnutsuzluğa yol açmış, sömürge yönetimine karşı direnişler başlamıştır.
Britanya kontrolü altında Gana'nın ekonomisi değişmiştir. Sömürge yönetimi, kakao ve palmiye yağı gibi ihracata yönelik tarım ürünlerine yönelmiştir; bu da geleneksel tarım yöntemlerini etkilemiştir. Yerel çiftçiler, yeni ekonomik koşullara uyum sağlamak zorunda kalmış, bu durum sosyal ve ekonomik gerilimlere neden olmuştur.
Ayrıca eğitim ve sağlık hizmetleri, sömürge yönetiminin çabalarıyla erişilebilir hale gelmiş; ancak bu hizmetler genellikle asimile edici bir niteliğe sahip olup, Avrupa değerlerini ve normlarını benimsetmeye yönelik olmuştur.
Sömürge yönetiminin baskıcı etkilerine rağmen, Gana halkı yabancı işgale karşı aktif bir direniş göstermiştir. 19. yüzyılın sonlarında 1900 yılında Asante İsyanı gibi isyanlar patlak vermiştir; yerel yöneticiler ve kabileler sömürge yönetimine karşı ayaklanmıştır. Bu isyan, bastırılmasına rağmen bağımsızlık mücadelesinin bir sembolü haline gelmiştir.
Direniş, sömürge döneminin her aşamasında devam etmiş ve 20. yüzyılın ortalarında bağımsızlık talep eden siyasi hareketlerin oluşmasıyla doruk noktasına ulaşmıştır.
İkinci Dünya Savaşı'nın ardından Gana'da bağımsızlık hareketleri hız kazanmıştır. 1947'de, siyasi haklar ve bağımsızlık için mücadele eden Gana Kongresi Partisi kurulmuştur. Bu hareketin önde gelen figürleri Kwame Nkrumah ve diğer ulusal liderler, siyasi bağımsızlık talep etmiştir.
1957 yılı, Gana'nın sömürge yönetiminden kurtulan ilk Afrika ülkesi olmasıyla önemli bir dönüm noktası olmuştur ve bu diğer kıta ülkeleri için ilham verici bir örnek teşkil etmiştir. Nkrumah liderliğinde Gana, ülkenin ekonomik ve sosyal yapısını geliştirmeyi amaçlayan reformlar gerçekleştirmeye başlamıştır.
Avrupalıların Gana'ya gelişi ve sömürgeleşmesi, ülkenin tarihinde belirleyici anlar olmuş, sosyal-ekonomik ve kültürel yapıda önemli değişimlere yol açmıştır. Sömürgeciliğin yıkıcı etkilerine rağmen, Gana halkı kenetlenip bağımsızlık mücadelesini başarıyla yürütmüş, bu da ülkenin kendi kaderini tayin etme ve gelişme yolunda önemli bir adım olmuştur.