Ürdün devletinin kurulması, Orta Doğu tarihindeki önemli bir dönüm noktasıdır. Bu süreç, yalnızca iç siyasi ve sosyal değişimleri değil, aynı zamanda Birinci ve İkinci Dünya Savaşları'nın uluslararası faktörleri ve sonuçları ile de ilişkilidir. Büyük güçlerin sömürge hırslarının gölgesinde, sınır değişiklikleri ve demografik kaymalar, modern Ürdün devletinin ortaya çıkması için benzersiz koşullar oluşturmuştur.
20. yüzyılın başlarında modern Ürdün toprakları Osmanlı İmparatorluğu'nun bir parçasıyken, bu bölge yüzyıllar boyunca farklı kültürlerin ve medeniyetlerin etkisi altında kalmıştır. Bu dönemde Araplar, Kürtler ve diğer azınlıkları da içeren çeşitli etnik gruplar burada yaşamaktadır. Ancak, Osmanlı İmparatorluğu'nun Birinci Dünya Savaşı sonucunda dağılmasının ardından durum köklü bir şekilde değişmiştir. Osmanlı İmparatorluğu mağlup olmuş ve toprakları Avrupa devletleri arasında bölüşülmüştür.
1920 yılında Milletler Cemiyeti, Ürdün toprakları o zamanlar Trans Ürdün olarak biliniyorken, Britanya'ya geniş Orta Doğu bölgelerinde yönetim yetkisi vermiştir. Britanya mandası, bu topraklarda siyasi yapı ve sosyal ilişkileri belirlemiştir. İngilizler, iç çatışmalar ve yerel halkın sömürge yönetimi ile ilgili artan hoşnutsuzluğu gibi birçok zorlukla karşılaşmışlardır.
1921 yılında Abdullah bin Hüseyin, Britanyalılar tarafından Trans Ürdün'ün Emir'i olarak atanmıştır. Abdullah, Ürdün devletinin oluşum sürecinde merkezi bir figür olmuştur. Abdullah, istikrarlı bir hükümet kurmayı ve bölgeyi oluşturan çeşitli kabile gruplarını bir araya getirmeyi hedeflemiştir. Yönetimi, topluma düzen ve kanun sağlama çabaları ile idari yapıların geliştirilmesiyle damgasını vurmuştur.
Ürdün'ün kuruluşunda önemli bir aşama, 1928 yılında kabul edilen ilk Anayasa'nın yürürlüğe girmesi olmuştur. Bu belge, devlet yönetiminin temel yapılarını, vatandaşların hak ve yükümlülüklerini belirlemiş ve yasama meclisini kurulmasına olanak sağlamıştır. Ancak, fiili güç Britanya yönetiminde kalmaya devam etmiştir ki bu da yerel halk arasında hoşnutsuzluğa yol açmıştır.
İkinci Dünya Savaşı'nın ardından uluslararası durum değişmiştir. 1946 yılında Ürdün, Britanya'dan resmi bağımsızlığını kazanmış ve bu, egemen bir devlet olma yolunda önemli bir adım olmuştur. Abdullah, Ürdün Kralı olmuş ve bu olay, ulusal birliğin sembolü haline gelmiştir. Bu bağlamda, kral bağımsızlığı pekiştirmek ve komşu ülkelerle iyi ilişkiler kurmak istemiştir.
Ürdün'ün bağımsızlığı, 1946 yılında Kahire'deki Arap zirvesinde onaylanmış, burada bölgedeki ülkeler yeni Ürdün statüsünü tanımıştır. Ancak devletin kurulması, zorluklarla baş başa kalmamıştır. Ülkede etnik ve kabile farklılıklarıyla ilintili iç çatışmalar ortaya çıkmıştır. Bu faktörler, devletin ilk aşamalarındaki istikrarı ve gelişimini etkilemiştir.
Ürdün için önemli bir zorluk, Arap-İsrail çatışmaları olmuştur. 1948 yılında, ilk Arap-İsrail savaşının sonucunda Ürdün, Ürdün Nehri'nin Batı Yaka'sını ve Doğu Kudüs'ü işgal etmiştir. Bu toprak genişlemesi, genç ulus için önemli bir durum teşkil etmiş ancak aynı zamanda pek çok Filistinli Arap'ın mülteci olmasına neden olan yeni zorluklar da yaratmıştır.
Abdullah'ın ve onun haleflerinin yönetimi altında Ürdün, bir devlet olarak gelişmeye devam etmiş, modernleşme ve ekonomik büyüme arayışında olmuştur. Ancak, sosyal gerginlikler, farklı etnik gruplar arasındaki çelişkiler ve dış etkilerin rolü gibi iç sorunlar hâlâ güncelliğini korumuştur. Ülke, hem komşu devletlerden hem de iç çatışmalardan dolayı sürekli bir baskı altındadır.
1951 yılında Abdullah suikaste uğramış ve oğlu Talal tahta geçmiştir. Bu olay, ülke için bir şok olmuş ve önceki yıllarda kazanılan istikrarı tehdit etmiştir. Ancak Talal, sağlık sorunlarından dolayı kısa bir süre sonra tahttan feragat etmiş ve yerine Kral Hüseyin geçmiş, böylece Ürdün’ü bağımsız bir devlet olarak güçlendirme çalışmalarına devam etmiştir.
Kral Hüseyin, ülkenin modernizasyonu ve Batı ile ilişkilerin geliştirilmesi yönünde bir politika izlemiştir. İç ve dış çıkarlar arasında denge sağlamaya çalışarak bölgedeki istikrarı garanti altına almayı hedeflemiştir. Hükümdarlığı süresince Hüseyin, iç ayaklanmalar ve darbe girişimleri gibi birçok zorlukla karşılaşmıştır.
Zorluklara rağmen, Ürdün eğitim, sağlık ve altyapı alanlarında önemli başarılar elde edebilmiştir. Ülke, Orta Doğu'daki politik arenada önemli bir oyuncu olarak gelişmeye başlamış ve bölgesel meselelerdeki rolü giderek daha görünür hale gelmiştir. Kral Hüseyin, çeşitli siyasi güçler arasında dengeyi korumayı başarmış ve bu da ülkenin istikrarına katkıda bulunmuştur.
1999 yılında Kral Hüseyin hayatını kaybetmiş ve oğlu Abdullah II tahta geçmiştir. Yeni kral, modernleşme ve kalkınma politikasına devam etmiş, ekonomik reformlar ve sosyal refahı önceliklendirmiştir. Ayrıca, Batı ile ilişkileri güçlendirmek ve bölgedeki güvenliği artırmak için odaklanmıştır.
Bugün Ürdün, Orta Doğu’nun karmaşık siyasi bağlamında nispeten istikrarlı bir devlet olarak görülmektedir. Ürdün devletinin kuruluşu, birçok iç ve dış faktörü içeren uzun bir tarihi sürecin sonucudur. Etnik gruplar, siyasi hareketler ve uluslararası politika arasındaki etkileşim, ülkenin geleceğini şekillendirmeye devam etmekte olup, Ürdün bu bölgede gelişim ve istikrar arayışını sürdürmektedir.