Finlandiyanın antik tarihi, modern Finlandiya topraklarında insan faaliyetinin en eski izlerinden başlayarak, bu toprakların diğer devletlerin etki alanına girmeye başladığı ve ortaçağ toplumunun oluşumuna yol açan zamanla sona eren geniş bir dönemdir. Arkeolojik buluntular sayesinde, farklı tarihsel dönemlerde kültürün, dinin ve insanların günlük yaşamının nasıl geliştiğine dair daha ayrıntılı bir resim çizebiliyoruz.
Finlandiya topraklarındaki insan varlığının ilk izleri yaklaşık M.Ö. 8500 yılına tarihlenmektedir. Bu dönemde buzul çağlarının sona ermesi ile yeni topraklar yerleşim için açıldı. İlk yerleşim yerlerinin ortaya çıkması mezolitik dönemle ilişkilidir; bu dönemde insanlar göçebe bir yaşam sürüyor ve avcılık ve balıkçılıkla uğraşıyorlardı. Bu erken yerleşimciler, büyük av hayvanlarına avlanmalarını sağlayan mızrak ve harpun gibi taş aletler kullanıyorlardı.
Neolitik devrim, M.Ö. 4000 civarında, insanların yaşam biçiminde önemli değişiklikler getirdi. Göçebe yaşam tarzı yerleşik hayata dönüşürken tarım ve hayvancılık gelişmeye başladı. Bu dönemde ayrıca, dişli seramik kültürü ile ilişkili seramiklerin gelişimi de belirgindi. Dişli desenlerle süslenmiş toprak kapların yeni teknolojisinin ortaya çıkması, yiyeceklerin saklanması ve hazırlanmasında iyileşmeler yaptı. Arkeolojik buluntular, Fin kabilelerinin özellikle modern Rusya ve Baltık ülkeleriyle ticari ilişkiler kurduğunu göstermektedir.
Finlandiya'da Bakır Çağı, M.Ö. 1500 civarında başlamıştır. Bu dönemde, silah, takı ve alet yapımında metal, özellikle bronz, aktif olarak kullanılmaya başlandı. Finlandiya'nın kendi bakır ve kalay yatakları olmasa da, gerekli malzemelerin getirildiği ticaret yollarında yer aldı. Bu dönemin önemli nesneleri, sahiplerinin statüsünü simgeleyen bıçaklar, baltalar ve kılıçlar olmuştur. Sosyal yapı daha karmaşık hale gelirken, sosyal hiyerarşinin ortaya çıkması, zengin cenaze eşyalarıyla yapılan bulunan mezarlarla doğrulanmaktadır.
Demir Çağı, Finlandiya'da M.Ö. 500 civarında demir aletlerin ortaya çıkması ile başlamıştır. Bu dönemde nüfus artmış ve daha büyük, kalıcı yerleşim yerleri ortaya çıkmıştır. Demir aletler, bronz aletlerden çok daha dayanıklıydı, bu da tarımın genişlemesine ve iş verimliliğinin artmasına olanak tanıdı. Bu dönem, Baltık bölgesinden, İskandinavya'dan ve hatta uzak Roma İmparatorluğu'ndan gelen kültürlerle temas ile karakterize edilmektedir. Bu etkileşimler sonucunda, Fin kültürü yavaş yavaş daha çeşitli hale geldi.
Roma Demir Çağı (M.Ö. 1-400 civarı) sırasında Finlandiya topraklarında Roma etkisinin varlığını gösteren çeşitli kalıntılar bulunabilir. Roma'nın doğrudan genişlemesi Finlandiya'ya ulaşmamış olsa da, ticaret ve kültürel etkileşimler belirgin bir iz bırakmıştır. Arkeolojik buluntular arasında, aracılar aracılığıyla getirilen Roma paraları, cam kaplar ve süs eşyaları bulunmaktadır.
Diğer birçok antik millet gibi, Finler de doğa güçlerine tapıyor ve çevrelerindeki dünyanın ruhlarla dolu olduğuna inanıyorlardı. Eski Finlerin inançları, doğayı kutsallaştırma, ruhlara inanma ve şamanik ritüeller içeriyordu. Ormanlar, nehirler ve göller gibi doğanın her unsuru, kurbanlar sunulan ve saygı gösterilen kendi koruyucu ruhuna sahipti. Bilinen tanrılardan ve ruhlardan bazıları, gök gürültüsü ve savaş tanrısı Ukko, orman ruhu Hiisi ve su ruhu Ahti'dir. Şamanlar, insanlar dünyası ile ruhlar dünyası arasında bir bağ oluşturarak topluma önemli bir rol oynamışlardır.
Demir Çağı'nın sonlarına doğru, Finlandiya topraklarında ilk kabile ittifakları oluşmuştur. Fin kabileleri, komşuları olan İsveçli ve Slav halkları ile hem barışçıl hem de askeri etkileşimlerde bulunmuşlardır. Bazı bilim insanları, bu dönemde Finlandiya'nın kabile liderlerinin tüm İskandinavya'da akrabalık ittifaklarıyla ilişkili olduğunu öne sürmektedir. Bu ittifaklar, topraklarını korumak ve genişletmek, ayrıca ticari bağlantıları sürdürmek açısından önemli bir rol oynamıştır.
Finlandiyanın antik tarihi, kültür, dini inançlar ve toplum yapısının temellerinin oluştuğu bir dönemdir. Binlerce yıl boyunca Finlandiya toprakları, yerel halkı zenginleştiren ve değiştiren çeşitli kültürel etkilere tanıklık etmiştir. Zamanla, Finlandiya, Avrupa ve İskandinav kültürel ve ticari ağlarına daha fazla entegre olmaya başlamış ve bu da antik kabile toplumlarının ortaçağ devletlerinin öncülerine doğru dönüşümüne yol açmıştır. Bu süreç, Finlandiya'nın İsveç'in etkisine girdiği ve nihayetinde Batı Avrupa kültürel ve siyasi geleneğine dâhil edildiği zaman sona ermiştir.