XX. yüzyılın başlangıcı, havacılığın hızlı bir gelişim dönemi oldu. Uçakların ilk uçuşlarıyla paralel olarak, bilim insanları ve mucitler, hava taşımacılığını su üzerinde kullanmanın yollarını arıyordu. Bu alandaki önemli adımlardan biri hidroplanın, yani su üzerine inip kalkabilen bir hava aracının yaratılmasıydı.
19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarında havacılık gerçek bir patlama yaşadı. Uçaklar ve zeplinler gibi hava araçlarıyla yapılan ilk başarılı uçuşlar, dünyanın dört bir yanındaki mucitlerin dikkatini çekti. Ancak, havacılıktaki başarılara rağmen, uçak ve su taşımacılığı olanaklarının kombinasyonuna büyük bir ilgi vardı. Zira su, devasa alanları kaplıyordu ve su kütlelerinin kalkış ve iniş için kullanılması, havacılığın uygulama alanını önemli ölçüde genişletebilirdi.
Bu alanda ilk girişimi, 1905 yılında en eski hidroplanı tasarlayan Fransız mucit Alberto Sander yaptı. Ancak onun tasarımı, istediği stabilite ve manevra kabiliyetini sağlayamıyordu ve pek de mükemmel bir sonuç elde edemedi. Bu, hidroplanların geliştirilmesi için bir temel oluşturan bir denemeydi ancak yeni bir hava aracı kategorisinin gelişimi üzerinde önemli bir etkisi olmadı.
Hidroplanların tasarımında önemli değişiklikler 1910 yılında meydana geldi; Gloster Padded ve Gustave Eiffel gibi hava araçları tasarımcıları, daha ileri düzeyde modeller yaratmaya başladılar. Ahşap ve kumaş gibi hafif malzemeler kullanarak, cihazların güç yoğunluğunu önemli ölçüde artırmayı ve uçuş özelliklerini iyileştirmeyi başardılar.
Hidroplanların kullanımına özel olarak, mühendisler, araçların oturduğu yüzeyler olarak kullanılmak üzere şamandıraların özel bir tasarımını geliştirmek için çalıştılar. Bu tür şamandıralar, hidroplanların su üzerinde kalmasını sağlıyor ve su yüzeyine başarılı bir şekilde inmesine olanak tanıyordu.
1910 yılında en tanınmış model, Mercedes hidroplasıydı. Bu araç, zarif bir şekilde tasarlanmış şamandıraları sayesinde su yüzeyine başarılı bir şekilde kalkış ve iniş yapabiliyordu. Mercedes hidroplası, daha modern hidroplanelevlerin yaratılması için önemli bir adım haline geldi. Dünya çapındaki debut'u büyük bir yankı uyandırdı ve havacılığın su üzerinde uygulanabilirliğini göstermiş oldu.
Birinci Dünya Savaşı'nın başlamasıyla birlikte hidroplanlara olan ilgi geometrik olarak arttı. Askeri güçler, su kütlelerine dayalı hava araçlarının sağlayabileceği avantajları fark etmeye başladı. Hidroplanlar, keşif yapmak, yük taşımak ve hatta düşmana saldırılar düzenlemek için kullanıldı.
Birleşik Krallık, Fransa ve Amerika Birleşik Devletleri gibi birçok ülke, hidroplan üretme programlarını aktif bir şekilde geliştirmeye başladı. Bu araçlar, savaşta önemli bir rol oynadı ve bu durum, toplumların havacılığa olan ilgisini artırdı.
Savaş sonrasında hidroplanların iyileştirilmesine yönelik odak sönmedi. Mühendisler, şamandıralı uçakların tasarımlarını geliştirmeye devam ettiler. Bu dönemde Siğo Si-700 ve Siğo O-21 gibi güvenilir ve yüksek uçuş özellikleri sunan modeller ortaya çıktı.
Hidroplanların geliştirilmesi, savaş sonrası yıllarda da devam etti. Alüminyum ve kompozit malzemeler gibi yeni teknolojilerin kullanılması, daha hafif ve verimli hava araçları yaratmayı mümkün kıldı. Hidroplanlar, yolcu ve yük taşımacılığı, spor ve eğlence alanlarında sivil havacılıkta aktif olarak kullanılmaya başlandı.
Hidroplan, havacılık tarihinin önemli bir dönüm noktası haline geldi. XX. yüzyılın başındaki ilk başarılı uçuşundan günümüze kadar hidroplanlar, gelişmeye devam etmekte ve havacılıkta yerlerini bulmaktadır. Sadece hava aracı envanterine değerli bir katkı sağlamakla kalmayıp, araştırma ve ulaşım olanakları için yeni ufuklar açmıştır. Günümüzde hidroplanlar, çok yönlülükleri ve zor koşullarda çalışma yetenekleri sayesinde halen kullanılmaya devam etmektedir, yeni teknolojiler ve uçakların istikrarlı gelişimine rağmen.