Tarih Ansiklopedisi

Soğuk Savaş Amerika'da (1947-1991)

Giriş

Soğuk Savaş, Amerika Birleşik Devletleri ile Sovyetler Birliği arasında 1940'ların sonlarından 1990'ların başlarına kadar süren bir gerginlik ve ideolojik karşıtlık dönemidir. Bu, politik entrikalar, silahlanma yarışı, uzay rekabetleri ve zaman zaman dünyayı nükleer savaşın eşiğine getiren çatışmalarla dolu bir dönemdi. Soğuk Savaş hiçbir zaman iki süper güç arasında açık bir askeri çatışmaya dönüşmemiş olsa da, etkisi tarihte derin bir iz bıraktı ve dünya politikasını on yıllarca şekillendirdi.

Soğuk Savaşın Nedenleri

Soğuk Savaş, komünist Sovyetler Birliği ile kapitalist Amerika Birleşik Devletleri arasındaki ideolojik farklılıklar bağlamında ortaya çıktı. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra her iki ülke kendilerini dünya gücünün varisi olarak görüyordu ve kendi sistemlerini tüm dünyanın ideali olarak kabul ediyorlardı. ABD, demokrasi ve piyasa ekonomisinin yayılmasını amaçlarken, Sovyetler Birliği sosyalizm ve komünizm ideallerini destekleyerek bunları tek adil yönetim biçimi olarak görüyordu.

Güven krizini artıran bir diğer unsur da nükleer silahlanma yarışıydı. İkinci Dünya Savaşı'nın sonunda ABD, atom bombasına sahipti, bu da onların dünya sahnesindeki pozisyonlarını güçlendirmelerine olanak tanıdı. Sovyetler Birliği, 1949'da ilk atom bombası denemesini başarılı bir şekilde gerçekleştirdiğinde, nükleer silahlanma yarışı başladı ve bu, gerginliğin ana unsurlarından biri haline geldi.

Truman Doktrini ve Bastırma Politikası

1947 yılında, Başkan Harry Truman, özgürlük ve demokrasi arayışındaki ülkelere destek sağlama ve komünizme karşı direniş gösterme taahhüdünü içeren bir doktrin sundu. Bu prensip, Sovyetlerin etkisini sınırlamak ve komünizmin diğer ülkelere yayılmasını önlemek amacıyla oluşturulan bastırma politikasının temelini oluşturdu.

Bastırma politikası çerçevesinde ABD, NATO gibi ekonomik ve askeri ittifakları destekledi ve Marshall Planı aracılığıyla Avrupa'nın yeniden inşasına katıldı. Bu, batılı ülkelerin pozisyonlarını güçlendirmeye ve Sovyetler Birliği'ne karşı askeri ve ekonomik bir birlik oluşturmaya yardımcı oldu.

Silahlanma Yarışı ve Nükleer Karşıtlık

Soğuk Savaşın en belirgin özelliklerinden biri, ABD ve Sovyetler Birliği arasında süregelen silahlanma yarışıydı. Her iki ülke de daha güçlü ve modern silahlar üretme konusunda birbirlerini geçmeye çalışıyordu. Atom bombaları ile başlayan bu yarış, kısa sürede hidrojen bombaları üretilmesiyle devam etti ve ardından kıtalararası balistik roket (ICBM) üretim programları başlatıldı.

Nükleer karşıtlık, 1962'deki Küba Krizi sırasında zirveye ulaştı; Sovyetler Birliği, Türkiye'deki Amerikan roketlerine yanıt olarak Küba'ya nükleer füzeler yerleştirdi. Bu kriz, dünyayı nükleer savaşın eşiğine getirdi, ancak her iki taraf da bir anlaşmaya vararak felaketi önlemeyi başardı. Küba Krizi, ABD ve Sovyetler Birliği'nin silah kontrolü konusunda müzakerelere başlaması için bir dönüm noktası oldu.

Uzay Yarışı

Soğuk Savaşın bir diğer yönü, uzayda keşif yarışıydı. Sovyetler Birliği, 1957'de Dünya'nın yörüngesine "Sputnik-1" adındaki yapay uydusunu fırlatarak bu yarışa ilk adımı attı. Bu başarı, Sovyetler Birliği'nin uzay teknolojilerini nükleer saldırı için kullanabileceğinden korkan ABD'yi şok etti.

Bunun yaninda ABD, uzay programını hızlandırarak nihayetinde 1969'da Amerikalı astronot Neil Armstrong'un Ay'a inişine yol açtı. Uzay yarışı, yalnızca bilimsel ve teknolojik ilerlemeyi değil, aynı zamanda belirli bir ideolojinin üstünlüğünü sembolize etti ve bu nedenle büyük bir önem taşımaktaydı.

Dünya Genelindeki Savaşlar

Soğuk Savaş, ABD ve Sovyetlerin etkisini genişletmek amacıyla farklı tarafları desteklediği üçüncü dünya ülkelerindeki bir dizi çatışma ve savaşa yol açtı. Bu tür çatışmalara Kore Savaşı (1950-1953), Vietnam Savaşı (1955-1975) ve Afgan Savaşı (1979-1989) örnek olarak verilebilir.

Bu savaşların her birinde Sovyetler Birliği ve ABD, etkilerini korumaya veya artırmaya çalışarak farklı güçleri desteklediler. Bu çatışmalar milyonlarca yaşamı aldı ve bu çatışmaların yürütüldüğü ülkelere büyük zararlar verdi, ancak aynı zamanda süper güçler arasındaki doğrudan çatışmayı önlemiş oldu.

Kızıl Tehdit ve McCarthyizm

ABD içinde Soğuk Savaş, "Kızıl Tehdit" olarak bilinen bir anti-komünizm dalgasına yol açtı. 1950'lerde Senatör Joseph McCarthy, iddia edilen komünistlere karşı bir kampanya başlattı ve bu durum McCarthyizm olarak bilinir hale geldi. Politika, oyuncular ve bilim insanları da dahil olmak üzere binlerce insan, güvenlik soruşturmalarına tabi tutuldu ve bazıları, yıkıcı faaliyetlerde bulunmakla suçlandı.

McCarthyizm, Amerikan yaşamının birçok yönünü etkileyerek korku ve şüphe atmosferi yarattı. Bu kampanya sonradan insan hakları ihlali olarak kınansa da, anti-komünist retoriğin Amerikan kültürünün bir parçası haline geldiğini göstermektedir.

Gevşeme Dönemi

1970'lerde, ABD ve Sovyetler Birliği arasındaki gerginliğin azalmasına "gevşeme" dönemi denildi. Bu dönem, nükleer başlık ve taşıma araçları sayısını sınırlayan SALT-I ve SALT-II gibi silah kontrolü anlaşmaları ile belirlendi.

Gevşeme, her iki ülkenin silah harcamalarını azaltmalarına ve ekonomik işbirliklerini geliştirmelerine olanak tanıdı. Ancak, Sovyetler Birliği'nin 1979'daki Afganistan istilası bu durumu sona erdirdi ve gerginlik yeniden arttı.

Ronald Reagan’ın Rolü ve "Kötülük İmparatorluğu"

1980'lerin başında, Başkan Ronald Reagan, Sovyetler Birliği'ne karşı sert bir tutum benimsedi ve onu "kötülük imparatorluğu" olarak nitelendirdi. Askeri harcamaları artırdı ve "yıldız savaşları" olarak bilinen Stratejik Savunma İnisiyatifi (SDI) programını başlattı. SDI’nin amacı, ABD'yi nükleer saldırıya karşı koruyacak bir füze savunma sistemi oluşturmaktı.

SDI uygulanamamış olsa da, Sovyetler Birliği’ni zor bir duruma soktu. Sovyetler, kötüleşen ekonomileriyle ABD ile aynı seviyede silahlanma yarışını sürdürme lüksüne sahip olamayacakları için bu durum, Sovyet rejiminin zayıflamasında önemli bir faktör oldu.

Soğuk Savaşın Sonu

Soğuk Savaş, 1980'lerin sonlarına gelindiğinde sona erdi; Sovyetler Birliği'nde Mikhael Gorbaçov iktidara geldi. "Glasnost" ve "Perestroyka" olarak bilinen reformları, demokratikleşmeye ve ekonomik değişimlere yol açtı, bu da Batı ile gerginliği azalttı. 1987'de Gorbaçov ve Reagan, Soğuk Savaşın sona ermesi yolunda önemli bir adım olan Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması'nı imzaladılar.

1991'de Sovyetler Birliği'nin çökmesi, Soğuk Savaşın sona erdiğini simgeliyor. ABD, tek süper güç olarak kaldı ve uluslararası ilişkilerin yeni bir dönemine girdi.

Sonuç

Soğuk Savaş, ABD'nin politikası, ekonomisi ve kültürü üzerinde büyük bir etki bıraktı. Bu dönem, Amerikan uluslararası ilişkileri stratejisini, teknoloji ve silah gelişimini belirledi ve modern dünya düzeninin temellerini oluşturdu. Soğuk Savaşın etkilerini bugün bile görmek mümkün; zira ABD, uluslararası politikada hala önde gelen bir rol oynamaktadır.

Paylaşmak:

Facebook Twitter LinkedIn WhatsApp Telegram Reddit email

Diğer makaleler: