XX. yüzyıl Şili için hem siyasi hem de sosyal-ekonomik alanlarda önemli değişimlerin yaşandığı bir dönem oldu. Bu dönem, hem sürdürülebilir ekonomik başarılar hem de askeri darbeler ve rejim değişikliklerini içeren derin krizlerle karakterizedir. Şili, siyasi manzarasında iki büyük değişiklik yaşadı: sosyalist Salvador Allende'nin liderliğindeki demokratik rejim ve General Augusto Pinochet'nin acımasız diktatörlüğü.
XX. yüzyılın başında Şili, demokratik bir düzenle cumhuriyet olarak gelişmeye devam etti. Siyasi partiler oluşmaya başladı ve 1920'lerde sol ve sağ güçler arasında bir rekabet belirdi. Temel siyasi partiler, işçi sınıfının çıkarlarını temsil eden Liberal Parti, Muhafazakâr Parti ve İşçi Partisi'ni içermekteydi.
Ülkenin ekonomisi, bakır madenciliği ve tarım üzerine kurulmuştu ve bu, orta sınıfın büyümesine katkıda bulundu. Ancak, zenginliğin dağılımındaki eşitsizlik önemli bir problem olarak kalmaya devam etti. İşçiler ve çiftçiler genellikle düşük maaşlar ve kötü çalışma koşulları ile karşı karşıyaydı, bu da sosyalist ve sendikal hareketlerin büyümesine yol açtı.
1930'larda Şili'de önemli sosyal değişiklikler yaşandı. Ülkede "Sosyal Adalet" politikası başlamış ve amacı alt sınıfların yaşam koşullarını iyileştirmek olmuştur. İşçi sendikalarının kurulması ve sosyalist fikirlerin yayılması, yeni partilerin ve koalisyonların oluşmasına yol açtı.
1932 yılında çeşitli sol güçlerden oluşan Siyasi Koalisyon kuruldu. 1938'de yapılan seçimlerin sonucunda "Halk Cephesi" koalisyonu iktidara geldi ve bu, sosyalist politikalar için önemli bir adım oldu. Ancak, Büyük Buhran'ın neden olduğu ekonomik kriz, Şili ekonomisine büyük darbe vurdu.
1970 yılında Salvador Allende, Şili'nin seçilen ilk sosyalisti oldu. "Üçüncü Yol" programı, sosyalizm ve demokrasinin barışçıl bir birleşimini hedeflemiş ve bakır sanayii gibi stratejik sektörlerin millileştirilmesini ve tarımsal reformları içermiştir.
Allende, hem yurtiçinde hem de yurtdışında, özellikle Latin Amerika'da sosyalizmin yayılmasından endişelenen ABD'den gelen muhalefetle karşılaştı. Politik ve ekonomik durum, rejim muhaliflerinin protesto ve grevler düzenlemeye başlamasıyla daha da ağırlaştı.
İç ve dış faktörlerden kaynaklanan ekonomik sorunlar nedeniyle, Şili'deki durum kötüleşmeye devam etti. Eylül 1973'te Allende'yi deviren bir askeri darbe gerçekleşti ve bu, General Augusto Pinochet'in diktatörlüğünün kurulmasına yol açtı.
Pinochet hemen siyasi muhaliflere karşı baskı yapmaya başladı. Binlerce insan tutuklandı, işkence gördü ve öldürüldü. Rejim, sert bir sansür uyguladı ve muhalefetin her türlü formunu bastırdı. Bu yıllar, Şili tarihinin en karanlık dönemlerinden biri haline geldi.
Pinochet'nin ekonomik politikası, ekonomiyi serbestleştirme ve neoliberal reformları uygulama yönünde bir hedef güdüyordu. Hükümet, devlet harcamalarını azalttı, devlet işletmelerini özelleştirdi ve vergileri düşürdü. Bu önlemler ekonomik büyümeye yol açtı, ancak sosyal sorunları ve eşitsizliği derinleştirdi.
Ekonomik büyümeye rağmen, birçok Şilili yoksulluk ve işsizlikle mücadele etmek zorunda kaldı. Özelleştirme ve ekonomik reformlar sonucunda işini kaybedenler için yaşam koşulları daha da kötüleşti. Bu durum, giderek daha fazla kutuplaşan bir toplumsal ikiliği beraberinde getirdi.
1980'lerde Pinochet rejimine karşı protestolar başladı ve kamu memnuniyetsizliği zirveye ulaştı. 1988'de yapılan referandumda Şilililer, Pinochet'nin yetkilerinin uzatılmasına karşı oy kullandı. Bu olay, Şili tarihinde bir dönüm noktası oldu.
1990'da Pinochet, başkanlık görevinden ayrıldı ve ülkede demokrasiye dönüş süreci başladı. Seçimler yapıldı ve başkanlığa sosyalist Patricio Aylwin seçildi. Bu dönemde, insan hakları ve siyasi özgürlükler konusunda önemli gelişmeler yaşandı.
1990'lar ve 2000'ler boyunca Şili, sürdürülebilir bir ekonomiyle demokratik bir devlet olarak gelişmeye devam etti. Şili toplumu daha açık ve çeşitli hale geldi, ancak eşitsizlik ve sosyal adalet sorunları hala geçerliliğini korudu.
2019'da Şili'de sosyal eşitsizlik ve yaşam maliyetine karşı patlak veren protestolar, birçok Şililinin ülkede elde edilen refahtan dışlanmış hissettiğinin bir hatırlatıcısı oldu. Protestolar, nüfusun ihtiyaçlarını ve beklentilerini yansıtacak yeni bir anayasa tartışmasına yol açtı.
XX. yüzyıl, Şili için ciddi sınavlar ve değişimlerin çağı oldu. Ülke zor krizlerden geçti, ancak sonunda demokrasiye kavuştu ve gelişim için yeni olanaklar elde etti. Bu dönemin dersleri, gelecek nesiller için hala önem taşıyor ve Şili'nin adalet ve refah arayışındaki geleceğini belirliyor.