Küba'nın tarihi, devlet sisteminin oluşumunu etkileyen dramatik olaylarla doludur. Ülkenin siyasi yapısının evrimi son birkaç yüzyılda önemli değişiklikler geçirmiştir. İspanya'nın sömürge egemenliğinden Fidel Castro liderliğindeki sosyalist rejime kadar her devlet yapısı değişikliği, modern Küba'nın gelişiminde kilit bir rol oynamıştır.
20. yüzyılın başlarına kadar Küba, İspanya'nın egemenliği altındaydı. Ada, merkezi bir yönetim sistemine sahip bir sömürgeydi ve gerçek güç İspanyol sömürge otoritelerinde bulunuyordu. Ekonomi, şeker ve tütün ihracatına odaklıydı, siyasi sistem ise yerel halka hak ve özgürlük tanımıyordu. 19. yüzyılın sonlarına gelindiğinde, Kübalılar arasında sömürge yönetimine karşı artan bir hoşnutsuzluk vardı ve bu, sayısız isyana yol açtı ve nihayetinde bağımsızlık savaşına dönüşüldü.
Küba'nın bağımsızlık mücadelesi, 1868 yılında Carlos Manuel de Céspedes'in kölelerini serbest bırakıp silahlı direnişe çağırmasıyla başladı. Bağımsızlık savaşı, 1898 yılına kadar sürdü ve ABD'nin İspanyol-Amerikan Savaşı'na müdahalesi, İspanya'nın yenilgisiyle sonuçlandı. 1902'de Küba resmi olarak bağımsızlığını kazandı, ancak Amerika Birleşik Devletleri'nin Küba'nın iç işlerine müdahale etme hakkını tanıyan Platt Amendmanı'na bağlı olarak.
Bağımsızlığın ilk yıllarında Küba, ABD'nin önemli etkisi altında kalmaya devam etti; bu durum, siyasi sisteminde de kendini gösterdi. 1901 Anayasası, güçlü bir yürütme organına sahip başkanlı bir cumhuriyet öngörüyordu, ancak gerçek iktidar genellikle Amerikan danışmanlarının ve şirketlerinin elindeydi.
1933 yılında Fulgencio Batista'nın öncülüğünde bir askeri darbe gerçekleşti ve bu uzun bir siyasi istikrarsızlık ve diktatörlük döneminin başlangıcını işaret etti. Batista önce fiili lider olarak hüküm sürdü, daha sonra kısa bir aradan sonra 1952'de başkan olarak yeniden iktidara geldi. Onun yönetimi yolsuzluk, baskılar ve ABD'ye ekonomik bağımlılıkla karakterize edildi. Zamanla, halkın ona karşı hoşnutsuzluğu arttı ve bu, Kübalılar arasında devrimci ruhun güçlenmesine yol açtı.
1959 yılında Fidel Castro'nun önderliğindeki devrimciler Batista'nın diktatörlük rejimini devirdi. Bu, Küba tarihindeki dönüm noktasıydı, çünkü bu andan itibaren ülke sosyalist model doğrultusunda ilerlemeye başladı. Fidel Castro, sanayinin ve arazinin millileştirildiğini açıkladı ve eğitim ve sağlıkta büyük sosyal reformlar başlattı.
Sosyalist sistemin kurulmasıyla birlikte Küba, çok partili sistemden tek partili yönetime geçti. 1976 Anayasası, sosyalizmi ülkenin temel ideolojisi olarak belirledi ve tüm ana devlet kurumlarının Küba Komünist Partisi tarafından kontrol edilmesini sağladı. Cumhuriyet başkanı, aynı zamanda hükümetin başı ve Devlet Konseyi'nin başkanı olarak görev yapıyordu; bu, yüksek bir güç yoğunlaşmasını sağlıyordu.
Castro iktidara geldikten sonra, Küba hükümeti sosyal reformlar üzerinde yoğunlaştı. Öncelikli hedeflerden biri sağlık ve eğitim sisteminin geliştirilmesiydi. Küba, ücretsiz ve yüksek kaliteli sağlık sistemi ve evrensel eğitimi sayesinde dünya çapında tanınır hale geldi. Ülkenin ekonomisi millileştirildi ve Küba, Sovyetler Birliği ile yakın ilişkiler kurarak, Amerikan ablukası nedeniyle oluşan ekonomik zorlukları telafi etti.
Ancak 1991'de SSCB'nin dağılması sonrası Küba ekonomik bir krizle karşılaştı. Bu, ekonominin kısmen liberalleşmesini ve sınırlı piyasa mekanizmalarının ortaya çıkmasını sağladı. Zorluklara rağmen devlet sistemi, sosyalist ilkelere sadık kalmaya devam etti.
2008 yılında Fidel Castro, gücü kardeşi Raul Castro'ya devretti. Raul Castro, sosyalist politikayı sürdürmesine rağmen birçok ekonomik reform başlattı. Raul Castro, küçük işletme ve tarım gibi sınırlı ekonomik sektörlerde özel girişime izin verdi. Bu, ekonomik durumu iyileştirdi; ancak siyasi sistemin temel unsurları değişmeden kaldı.
2019 yılında Küba'da yeni bir anayasa kabul edildi; bu anayasa sosyalist düzeni sürdürmesine rağmen bazı ekonomik özgürlüklere izin verdi. Anayasa, ayrıca başbakanlık makamını getirdi ve yetkileri cumhurbaşkanı ile hükümet başkanı arasında bölüştürdü. Bu, güçlerin merkezsizlik ve devlet sisteminin modernleşmesi yönünde bir adım oldu.
Bugün Küba, ülkede önemli bir rol oynayan Küba Komünist Partisi'nin hüküm sürdüğü tek partili bir sosyalist devlet olarak kalmaya devam etmektedir. Belirli reformlar ve ekonominin liberalleşmesine yönelik adımlara rağmen, siyasi sistem hâlâ sıkı bir şekilde merkezsel olup, muhalefet partileri yasaklıdır.
Modern Küba, ABD'nin yaptırımları ve ablukası nedeniyle kaynaklanan ekonomik zorluklar ve COVID-19 pandemisinin sonuçları gibi bir dizi zorlukla karşı karşıyadır. Bununla birlikte, devlet hala sosyal reformlar ve vatandaşlarını sağlık ve eğitim sistemi aracılığıyla destekleme konusunda kararlıdır.
Küba'nın devlet sisteminin evrimi, bağımsızlık mücadelesi, sosyalist denemeler ve modern zorluklara adapte olma çabalarının hikayesidir. Ekonomik zorluklara ve dış güçlerin baskısına rağmen, Küba kimliğini ve eşsiz siyasi sistemini korumayı başardı. Küba'nın geleceği belirsiz kalmaya devam ediyor, ancak adaptasyon yeteneği ve sosyal adalet arzusu, devlet sisteminin önemli yönleri olarak kalmaktadır.