Malta'nın devlet sistemi, iki bin yılı aşkın bir geçmişe sahip uzun ve çok katmanlı bir tarihe dayanıyor. Ada'nın politik yapısının gelişimi, Romalılar, Araplar, Normanlar, Hastaneler Şövalyeleri ve Britanya'nın yönetimindeki çeşitli evrelerden geçmiştir. Bu dönemlerin her birinde, monarşiden cumhuriyete kadar farklı yönetim biçimleri ortaya çıkmış, bu da ülkenin politik ve sosyal yapısı üzerinde büyük bir etki yaratmıştır.
Malta, M.Ö. 218 yılında Roma İmparatorluğu'nun bir parçası haline geldiği İkinci Pön Savaşı sırasında Romalılar tarafından fethedilmiştir. Roma İmparatorluğu döneminde ada, Roma'nın Afrika eyaletinin önemli bir parçasıydı. Malta, kolonilik statüsüne sahipti ve Roma magistratları tarafından yönetiliyordu. Bu dönemde adada Roma hukuku sistemi kurulmuş ve altyapı ile kentsel yaşam gelişmeye başlamıştır. Malta, Romalılar için önemli bir stratejik nokta haline gelmiş ve ada üzerinde yollar, amfitiyatrolar ve diğer kamu binaları inşa edilmiştir; bunların birçoğu günümüze kadar ulaşmıştır.
Roma İmparatorluğu'nun çöküşünün ardından Malta, 870 yılında Arapların kontrolüne geçti. Arap yönetimi altında geçen birkaç yüzyılda ada üzerinde önemli bir kültürel ve sosyal temel atılmıştır. Araplar, bölgesel prensiplere dayanan etkin bir idari sistem oluşturarak, vergi sistemini tesis etmişlerdir. Malta, Sicilya'nın Arap emiratinin bir parçası olmuş ve bu etki tarım, mimari ve dil üzerinde kendini göstermiştir. Bu dönemde birçok tahkimat inşa edilmiştir ve tarım ile sulama sistemleri geliştirilmiştir.
1091 yılında Malta, Normanlar tarafından fethedilmiş ve adanın tarihinde yeni bir dönemin başlangıcını oluşturmuştur. Normanlar, Hristiyan otoritesini yeniden tesis etmiş ve Sicilya Krallığı'nın bir parçası olan Malta Krallığını kurmuşlardır. Norman yönetimi döneminde Malta, Hristiyan kültür ve inancının önemli bir merkezi haline gelmiş ve ada, daha geniş krallık içinde belirli bir özerkliğe sahip olmuştur. Bu dönemde yeni Hristiyan manastırları inşa edilmiş ve Papa ile ilişkiler geliştirilmiştir. Norman dönemi, hukuk sistemini etkilemiş, yasalar daha merkeziyetçi ve Batı Avrupa örneklerine yönlendirilmiştir.
1530 yılında İspanya Kralı V. Charles, adayı Hastaneler Şövalyeleri'ne devrettiğinde, Malta tarihinin en önemli dönemlerinden biri başlamıştır. Hastaneler Şövalyeleri, ya da sıkça adlandırıldığı gibi Malta Şövalyeleri, adanın devlet sisteminin şekillenmesinde önemli bir rol oynamıştır. Ada, Akdeniz'deki deniz ve Hristiyan gücünün merkezi haline gelmiş ve yönetim sistemi, yöneticilerin otoriter gücüne dayanmıştır. Dış otoritelerin doğrudan müdahalesi olmadan adayı yönetmişler ve savunma ile refahı amaçlayan politikalar geliştirmişlerdir. Bu dönemde Malta, önemli bir politik ve askeri merkez haline geliyor ve bu durum, geniş kapsamlı savunma yapılarının inşası ve ulusal kimliğin güçlendirilmesiyle kendini gösteriyordu.
1798 yılında Malta'nın Büyük Kuşatması ve Hastaneler Şövalyeleri'nin çöküşünün ardından Malta, Napolyon Bonapart'ın adayı ele geçirmesiyle Fransız yayılmacılığının hedefi olmuştur. Ancak Fransız yönetimi kısa sürede ve sert olmuştur. 1800 yılında ada, Britanya'ya devredilmiş ve yaklaşık iki yüzyıl boyunca Malta Britanya kolonisi olarak kalmıştır. Bu dönemde Britanya yasaları getirilmiş ve Malta, her iki dünya savaşında kritik bir rol oynayan önemli bir deniz üssü haline gelmiştir. Britanya yönetim sistemi, sömürge kontrolünü güçlendirmeyi amaçlamış, ancak adada altyapı ve eğitim gelişimine de katkıda bulunmuştu. Bu dönemde, yerel parlamentolar ve yasama organlarının oluşturulmasıyla yerel halkın yönetime katılımı aşamalı olarak artmıştır.
20. yüzyılın başlarında Malta'da özerklik ve bağımsızlık talep eden siyasi hareketler güçlenmiştir. 1921 yılında, adada özerk bir hükümet kuran Anayasal Yasası kabul edilmiştir, ancak hala Britanya kontrolü altında kalmıştır. 1934 yılında yerel temsilcilerden oluşan bir parlamento kurulmuş ve bu süreç siyasi aktivizmin artmasına yardımcı olmuştur. İkinci Dünya Savaşı, Malta'nın bağımsızlık sürecinde önemli bir rol oynamış, savaş yıllarında yoğun bombardımanlar yaşamış ve Britanya için stratejik bir önem taşımıştır.
Savaşın ardından, 1964 yılında Malta, Milletler Topluluğu içinde bağımsız bir devlet statüsü kazanmıştır. 1974 yılında ada cumhuriyet haline gelmiş ve 1979 yılında dış politikasında tam kontrol elde etmiştir. Malta, kendi anayasası, politik sistemi ve ulusal kurumları ile egemen bir devlet haline gelmiştir.
Günümüzde Malta, devlet başkanının bulunduğu parlamenter bir cumhuriyettir, ancak gerçek yürütme gücü başbakana ve hükümete aittir. Çok partili sistemin önemli bir öğe olduğu Malta'da, çeşitli ideolojileri temsil eden önemli siyasi partiler bulunmaktadır, bu ideolojiler sol ve sağ arasında çeşitlilik göstermektedir. Malta parlamentosu, Temsilciler Meclisi ve Senato'dan oluşmaktadır. Ülkenin siyasi yaşamında sosyal politika, ekonomi, dış ilişkiler ve eğitim konuları önemli bir yer tutmaktadır.
2004 yılında Malta, Avrupa Birliği üyesi olmuş ve 2008 yılında euroyu resmi para birimi olarak benimsemiştir. Bu durum, ülkenin uluslararası konumunu güçlendirerek, Akdeniz'deki önemli ekonomik ve politik merkezlerden biri haline gelmesini sağlamıştır. Günümüzde Malta, sürdürülebilir ekonomik ve politik yapılarla modern demokratik bir ülke olarak gelişimine devam etmektedir.
Malta'nın devlet sistemi tarihi, küçük bir adanın çeşitli yönetim aşamalarından geçerek devlet otoritesindeki değişimlerin kültürünü, ekonomisini ve uluslararası durumunu nasıl etkileyebileceğine dair çarpıcı bir örnektir. Roma kolonisinden modern bağımsız devlete kadar Malta, değişen politik gerçekliklere uyum sağlama ve gelişim gösterme yeteneğini kanıtlamıştır. Bugün ada, Akdeniz'in politik ve ekonomik yaşamında önemli bir rol oynamaya devam etmekte ve aynı zamanda özgün tarihi kimliğini korumaktadır.