Panama, kolonial miras, coğrafi konum ve uluslararası ilişkiler gibi çeşitli faktörlerin etkisiyle gelişen karmaşık ve çok katmanlı bir devlet sistemi tarihine sahiptir. İspanya'dan bağımsızlığını kazandığı günden bugüne kadar, ülke birkaç önemli siyasi değişim yaşamıştır. Panama'nın devlet sistemi evrimi, kolonial yönetimden cumhuriyet yönetimine geçişi, sayısız siyasi reformu, askeri darbeleri ve demokratik yönetim ilkelerini kurma çabalarını içermektedir.
Panama bağımsız bir devlet olmadan önce İspanyol kolonial imparatorluğunun bir parçasıydı. Peru Vali-luğunun bir parçası ve ardından Yeni Granada Vali-luğunun bir parçası olarak, Panama iki okyanus arasındaki kıstağındaki konumu sayesinde önemli bir ulaşım ve ticaret merkeziydi. İdari yapı, katı merkeziyetçi bir otoriteye tabiydi ve yerel halk, diğer İspanyol kolonilerindeki gibi yönetimde önemli bir etkiye sahip değildi.
1821 yılında Panama, İspanya'dan bağımsızlığını kazandı ve modern Kolombiya, Venezuela, Ekvador ve Panama'yı bir araya getiren Büyük Kolombiya Cumhuriyeti'nin bir parçası oldu. Bu birleşim, Latin Amerika'da tek bir siyasi oluşum yaratma girişimiydi, ancak bu stabil olmadı ve 1831 yılında Panama Büyük Kolombiya'dan ayrılarak Yeni Granada'nın (daha sonra Kolombiya'nın) bir parçası haline geldi.
Büyük Kolombiya'dan ayrılmasından sonra Panama, XX. yüzyılın başlarına kadar Kolombiya'nın bir parçası olmaya devam etti. Bu dönemde Panama, merkezi yönetim içinde önemli bir siyasi etkiye sahip değildi. Panama, Kolombiya'nın merkezi hükümeti tarafından büyük ölçüde göz ardı edildi ve bu durum yerel halk arasında hoşnutsuzluk yarattı. Ancak bu süre zarfında Panama, iki okyanus arasında önemli bir ticaret yolunu kontrol etme yeteneği nedeniyle stratejik olarak önemli bir bölgeydi.
1903 yılında Panama, özellikle Panama Kanalı'nın inşası üzerinde kontrol sağlama amacı güden Amerika Birleşik Devletleri'nin desteği ile Kolombiya'dan bağımsızlık kazanmıştır. Bağımsızlık, ABD'nin kanalı inşa etmesine ve yönetmesine izin veren Panama Antlaşması'nın imzalanmasının ardından gerçekleştirilmiştir ve bu antlaşma ülkeye önemli siyasi ve ekonomik ayrıcalıklar sağlamıştır.
Bağımsızlık sonrası Panama, bir cumhuriyet yapısına sahip oldu ve devlet başkanı olarak bir başkan seçildi. Panama'nın ilk anayasası 1904 yılında kabul edildi ve yürütme, yasama ve yargı arasında güçlerin ayrımını öngören bir sistem oluşturdu. Bu dönemde, Panama Kanalı üzerindeki kontrol Amerikalılarda kalmaya devam etti ve bu da ABD'nin ülkenin iç politikasında önemli bir etkiye sahip olmasına yol açtı. Panama, kendi yönetim sistemini geliştirmeye başlasa da, birçok şey ABD'nin dışsal etkilerine bağlıydı.
1968 yılından itibaren Panama'nın siyasi durumu, askeri darbe ile iktidara gelen General Omar Torrijos'un iktidara gelmesiyle değişti. Torrijos, Panama Ulusal Muhafızları'nın lideri oldu ve ülkede aslında bir diktatör olarak yönetimi üstlendi. 1981 yılında ölümüne kadar süren yönetimi boyunca Panama, siyasi sisteminde önemli değişimler yaşadı. Torrijos, Panama'nın egemenliğini güçlendirmeyi ve özellikle Panama Kanalı ile ilgili meselelerde ABD'nin aşırı etkisinden kurtulmayı hedefliyordu.
Torrijos, ABD ile 1977'de Panama Antlaşmaları da dahil olmak üzere birkaç önemli anlaşma imzaladı. Bu antlaşmalar, 1999'da Panama devletine kanal üzerinde tam kontrol verilmesini öngörüyordu. Bu gelişme, Panama'nın bağımsızlığının pekiştirilmesinin sembolü haline geldi. Ancak Torrijos hükümeti döneminde bazı sert baskılar ve demokratik özgürlüklerin kısıtlanması da yaşandı ve bu durum önemli bir siyasi istikrarsızlığa yol açtı.
Omar Torrijos'un 1981'deki ölümünden sonra Panama, birkaç yıl boyunca siyasi ve ekonomik sarsıntılar yaşadı. 1989 yılında, General Manuel Noriega hükümetinin düşürülmesine yol açan ABD'nin Panama'ya müdahale etmesinin ardından sivil kontrol yeniden tesis edildi. ABD, demokrasi sağlama ve Noriega'nın uyuşturucu ticareti ve yolsuzluk iddialarından dolayı yasadışı faaliyetlerini sona erdirme gereğini öne sürdü.
Noriega rejiminin çöküşünün ardından Panama, demokratik yönetime geri döndü ve bu durum, ülkenin siyasi yaşamında yeni bir dönemin başlangıcını ortaya koydu. Seçimler yapıldı, demokratik yolla seçilen liderler belirlendi ve ülkenin yönetim sistemi, daha fazla şeffaflık ve istikrar yönünde gelişmeye başladı. 1990'lı yıllarda Panama, ekonomisini geliştirmek ve demokrasisini güçlendirmek amacıyla bir dizi reform gerçekleştirdi.
Bugün Panama, beş yıllık bir süre için seçilen bir başkana sahip demokratik bir cumhuriyettir. Ülkedeki güç, yürütme, yasama ve yargı olmak üzere üç bağımsız dala ayrılmıştır. 1972'de kabul edilen ve sonradan ilaveler yapılan anayasa, hükümetin işleyişini düzenler ve vatandaşların haklarını garanti eder. Panama, Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü dahil olmak üzere birçok uluslararası kuruluşun üyesidir ve bu durum onun uluslararası ilişkilerde aktif bir rol oynadığını yansıtır.
Panama'nın ekonomisi de önemli değişiklikler geçirmiştir. Panama Kanalı, uluslararası ticaretin en önemli arterlerinden biri olmaya devam etmekle birlikte, ülke bankacılık sektörü ve turizm gibi diğer sektörleri de başarılı bir şekilde geliştirmektedir. Panama, stratejik avantajlarını kullanarak uluslararası ekonomiye entegre olmaya aktif olarak çalışmaktadır.
Panama'nın devlet sistemi evrimi, kolonial geçmişi, askeri rejimler ve modern demokratik yönetime geçiş sürecini yansıtmaktadır. Bu süreç, büyük ölçüde dışsal etkiler, özellikle de Amerika Birleşik Devletleri tarafından belirlenmiş olsa da, aynı zamanda egemenliğin güçlendirilmesi ve demokratik kurumların geliştirilmesi konusundaki içsel çabaları da içermektedir. Panama, bağımsız bir cumhuriyet olarak gelişmeye devam ediyor ve devlet sistemi, içsel ve dışsal zorluklar karşısında evrimleşmeye devam ediyor.